Afet Öyküleri ve Afet Bilinci

Afet, toplumun normal yaşam düzenini ve işleyişini ciddi biçimde bozan, can ve mal kayıplarına yol açan, yerel imkânlarla baş edilemeyecek büyüklükteki olaylara verilen genel addır. Bu olaylar yalnızca fiziksel bir yıkımı değil, aynı zamanda ekonomik, sosyal ve çevresel sistemlerin çökmesini de ifade eder. Afet kavramı, sadece doğa kaynaklı olayları değil; insan faaliyetlerinden kaynaklanan teknolojik, endüstriyel veya sosyal krizleri de kapsar. Dolayısıyla afet, hem doğa olaylarının hem de insan müdahalesinin bir sonucu olarak ortaya çıkabilir ve toplumun genel düzenini geçici veya kalıcı biçimde sarsabilir.

Afetler yalnızca fiziksel yıkıma yol açmaz; toplumsal sistemleri ve bireyleri geniş ölçekte etkiler. Örneğin, can kayıpları, konut ve altyapı hasarı sosyal hizmetlerin aksamasına yol açar.  Birey düzeyinde ise afet sonrası stres, kaygı, travma sonrası stres bozukluğu gibi psikolojik sorunlar artabilir.  Toplumsal düzeyde; göçler, yerinden edilme, eğitim-sağlık hizmetlerinde kesintiler ve sosyoekonomik eşitsizliklerin derinleşmesi görülebilir.  Aynı zamanda, afet sonrası toplumda dayanışma ve sosyal bağların güçlenmesi gibi olumlu dönüşüm de mümkündür.

Afetlerin tamamı önlenemese de, etkilerini azaltmak ve riskleri yönetmek mümkündür. İlk adım olarak, yerleşim alanlarının risk haritalarına göre planlanması ve yapıların dayanıklı inşa edilmesi önem taşır. Doğal alanların korunması (örneğin yeşil alanların artırılması, eğimli yamaçlarda ağaçlandırma) sel, erozyon gibi olayların etkisini azaltabilir. Toplumun eğitimli olması, tatbikatlarla afet bilincinin güçlendirilmesi ve erken uyarı sistemlerinin kurulması da kritik önlemlerdir.

Afet bilinci, engellenemeyen afetlerde hasarı azaltmanın; bazı afetleri ise tamamen önlemenin en etkili yoludur. Bu noktada hazırlık kültürü devreye girer. Unutmayalım ki bir krizi önlemek, o krizi yönetmekten her zaman daha kolay, daha ekonomik ve en önemlisi, insan hayatını koruyan bir yöntemdir. Afetlere karşı hazırlıklı olmak; yalnızca devletin değil, toplumun her bir bireyinin sorumluluğudur.

Ancak bizler, bu konuda büyük bir avantaja sahibiz. Halkımız, tarih boyunca afetler karşısında omuz omuza durmuş; yıkılan şehirleri, sel altında kalan köyleri, salgınlarla sarsılan toplumu dayanışma ile yeniden inşa etmiştir. Bu birliktelik, umudun hiçbir zaman kaybolmadığının en güçlü kanıtıdır. Çünkü biz, deprem olursa birbirimize tutunuruz; yangın çıkarsa elden ele su taşırız; salgınlarda birbirimizi kollarız.

Esaretten Cesarete ailesi olarak, her yıl toplumsal bir konuda farkındalık yaratmayı hedefliyoruz. “Madde Bağımlılığıyla Mücadele” diyerek çıktığımız bu yolculukta, bu yıl sizleri afetlerin farkında olmaya, afet gerçekleşmeden önlemeye, ve dayanışmayla her enkazı yeniden ayağa kaldırabileceğimizi hatırlamaya çağırıyoruz.

Unutmayın: Afet kader değildir.
Bu esaretten ancak cesaretle kurtulunabilir.